Merhaba Berlin!
Havalanında uçaktan iner inmez Hellloooooooo! diye bağırdığım güzel şehir... Aslında yolculuğumuz Trabzon havalimanından İstanbul'a aktarma yaparak başladı. İstanbul'da yaşamanın avantajlarından biri de aktarmasız direk gidebilmek. Ah ah yine kıymetini bilememişiz diye başlayacağım şimdi:)
Berlin'de ilk geceyi havalimanında geçirdik. Çünkü çok yakın arkadaşlarımız olan Büşra ve Barış ile Berlin'de sabahın erken saatlerinde buluşup gezmeye başlamaktı amacımız. Bu arada bahsetmemiş olabilirim,bizim Almanya'ya ziyaretimizin asıl sebepleri Büşra ve Barış oluyor. Bu minnoş arkadaşlarımız geçen yıl 23 Eylül'de tam da bizim nişanımızın hemen ertesi gününde Almanya'ya giderek oraya yerleştiler. O gün bu gündür yanlarına gitmek istiyorduk. Yine hayallerin gerçek olduğu bir andayız, gözyaşları sel...
Berlin Schönefeld havalimanında indikten sonra ilk durağımız olan Reichstag'a gidebilmek için öncelikle elimizdeki bavullarımızdan kurtulmamız gerekiyordu.Bunun için 'Berlin Hauptbahnhof' ana tren garına giderek bavullarımızı 6 euro karşılığında dolaba kilitledik. Böylece artık özgürdük ve istediğimiz kadar yürüyebilirdik:)
Havalimanından inince ilk olarak trene binmek için tren istasyonunda bulunan otomatlardan adedi 7,70 euro karşılığında günlük bilet aldık. Fakat burdaki ince çizgi bileti alınca kullanacağınız zaman valid ettirmeniz gerekiyor. Yani bileti damgalatıyorsunuz ve üzerine tarih basılıyor. Tren istasyonlarında gişe vs olmadığı için herkes elini kolunu sallaya sallaya trene inip biniyor. Ama kontrol eden kişiler trenlerin içinde aniden ortaya çıkıp biletleri göstermenizi istiyor. Siz siz olun sakın biletsiz binmeye kalkmayın:)
Reichstag / Parlamento Binası
Rotamızın ilk durağını Parlamento Binası olarak seçiyoruz. Hedefimize doğru giderken Büşra çantasından bizim için evde hazırlayıp getirdiği sandviçleri çıkarıyor ve yürürken kahvaltı ederek bir öğünümüzü aradan çıkarmış oluyoruz.
Biraz tarihinden bahsetmek gerekirse, Parlamento Binası 1894 yılında açılmış ve 1933 yılına kadar parlamento binası olarak kullanılmış. 1933'te çıkan bir yangın sonucu kullanılmayacak hale gelen bina restore edilerek 1999 yılında yeniden Parlamento Binası olarak açılmış. Bu binanın en önemli noktası tepedeki cam kubbesiymiş.Biz binanın içine girmedik çünkü günler öncesinden rezervasyon yaptırmak gerekiyormuş. Ayrıca kapının önünde inanılmaz bir sıra vardı. Biz bırakın binanın içine girmeyi yakınına dahi yaklaşamadık çünkü bahçesi tadilattaydı. Sizin için kameradan yaklaşıp bir fotoğraf çektim.
Brandenburg Gate / Brandenburg Kapısı
Reichstag'a yürüme mesafesi yakınlığında olan Brandenburg kapısı rotamızda 2. durağımızdı. Bu kapı Berlin şehrinin ana sembollerinden biri olarak şehirde oldukça dikkat çekmektedir. Doğu ve Batı Almanya'yı ayıran bir yapıyken duvarın yıkılmasından sonra Almanya'nın özgürlük simgesi haline gelmiş. 2. Dünya Savaşında büyük hasara uğrasa da yıkılmamış. Savaşın ardından şehri doğru ve batı olarak bölen duvar her iki şehrin yardımlarıyla onarılmış.
Evet orada yine bir tadilat görüyorsunuz. 2. rotamızda da çalışmayı görünce az daha bayılmak üzereydim. Ama yine de kameralara gülümsedik:)
Holocaust Memorial / Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı
Yine yürüyerek geldiğimiz Holocaust Memorial aslında bizim rotamızda 3.durağımızdı. Fakat yolda yürürken sohbete dalıp burayı atlayarak diğer yerlere direk geçiş yaptık. Günün sonunda ise aklımıza gelince koşarak gittiğimiz bir yer olduğu için sizinle fotoğraf paylaşamıyorum. Gittiğimizde hava kararmıştı ancak betonların içinde gezerek tarihi hakkında bilgi edinebildik. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.
Biraz tarih detayı vermek gerekirse, Nazi Almanya'sının 2.Dünya Savaşı sırasında katlettiği Yahudileri anmak için yapılmış bu anıt 19.000 metrekare büyüklüğünde. 2.711 beton blok içeren bir alandan ve bir bilgi merkezinden oluşmaktadır. Anıt gerçekten büyüklü küçüklü karışık betonlardan meydana geliyor. Bu merkezde ayrıca Avrupalı Yahudilerin soykırımını, katliamını ve bunları hatırlatan tarihsel anma yerleri üzerine bir sergi de sunulmaktadır.
Berliner Dom/ Berlin Katedrali
Müzeler adası üzerinde yükselen Berlin Katedrali Berlin'in en büyük kilisesi, aynı zamanda da Almanya'daki Protestan Kilisesi'nin merkezidir. Çok fazla sayıda savaş görmüş ve her seferinde ya onarılmış ya da yeniden inşa edilmiş. 18. yüzyılın başında inşa edilen Berlin Katedral'i özellikle 2. Dünya Savaşı'nda en büyük hasara uğramış ve 1993 yılında onarılıp tekrar hizmete açılmış.
Dünyanın en sıra dışı yapılarından biri olarak kabul edilen Berlin Katedrali, Rönesans, Gotik, Barok, Yeni Klasik ve Yeni Rönesans gibi çeşitli akımların harmanlandığı bir mimari ile inşa edilmiş.
Buraya gelince bir de ne görelim? Berliner Dom sol kubbesi tadilatta. Kendimi bahçede çimlere atıverdim. Neyse ki güneşi çok güzel yakaladığımız için bahçesinde böylece bir süre dinlenmiş olduk. Tabii ki de hemen kafamdan tadilat yapılan kubbeyi açıya almadan nereden fotoğraf alabiliriz düşünceleri hızla geçti.Ana kapısının önü çok kalabalık olduğu için de fotoğrafı aşağıdaki açıdan çekmeyi tercih ettik. Siz de daha güzel fotoğraf kareleri elde etmek için katedralin etrafını gezmeyi deneyebilirsiniz.
Hackescher Markt
Kendimizi kaptırmış yürürken farkında olmadan harika bir yere geldik. Eğer alışveriş yapmak istiyorsanız buraya mutlaka gelmelisiniz. 8 farklı avludan oluşan ve çeşitli tasarım dükkanların bulunduğu bu bölgede gezmekten inanılmaz keyif alacağınızdan eminim. Ayrıca Hackescher Markt Mitte bölgesinde kalıyor ve alışverişte daha çok Alman tarzını yansıtıyor. Bu bölgede pek çok tasarım dükkanlarına ve kahve içebileceğiniz çok güzel mekanlara rastlayabilirsiniz.
Biz Emre'yle buranın en çok avluya bakan dairelerini sevdik. Avluların içerisindeki tasarımsal dükkanların tatlılığı ve avluların ayrıca sakinliği daireleri farklı bir ruha büründürmüş.Ayrıca buranın bir diğer güzel yanı ise avluların ortasında oluşturulmuş o küçük bahçeler..
Biz Emre'yle buranın en çok avluya bakan dairelerini sevdik. Avluların içerisindeki tasarımsal dükkanların tatlılığı ve avluların ayrıca sakinliği daireleri farklı bir ruha büründürmüş.Ayrıca buranın bir diğer güzel yanı ise avluların ortasında oluşturulmuş o küçük bahçeler..
Berlin Wall / Berlin Duvarı
Utanç duvarı olarak da bilinen Berlin duvarı, 1961 – 1989 yılları arasında Doğu Almanya ile Batı Almanya arasında yer alan, Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya göç ve kaçışlarını engellemek amacıyla inşa ettirilmiş olan duvardır. Duvarın uzunluğu yaklaşık olarak 46 km'dir.
Duvarın batı tarafına bakan bölümüne grafitiler yapılmış ve bu duvara 'Utanç Duvarı' adı verilmiş. Grafitelere baktığımızda her duvarda çok farklı şeyler anlatılmak istendiğini farkettik. Her duvarın çok ayrı bir hikayesi vardı. Biz burada yolun kenarından duvarlara uzun uzun bakarak yürüdük. Herkes kendini en çok ifade eden grafitili duvarın önünde fotoğraf çekiliyordu. Benimse o an ruhuma en uygun grafitili duvar işte aşağıdaki gibiydi.
Klunkerkranich
Berlin'de hemen hemen her yeri yürüyerek gezdiğimiz 1. günümüzde ayaklarımıza kara sular inmişti. Büşra bizi dinlenmek için yine harika bir yere götüreceğini söyleyince benim hemen yorgunluğum geçti. Fotoğraflarda hava güzel gözükse de rüzgar çok esiyordu ve tam anlamıyla yüzümüze tokat gibi çarpıyordu. Neyse ki şapkamı almıştım... Ama bavulumuzu kitlediğimiz dolapta kalmıştı. Yani sevgili rüzgar ve uçan saçlarımla ben gezmeye devam ettik:)
Evet,Büşra bizi harika Berlin Manzarası olan bir yere getiriyor. Girişi en sevdiğimden,yeşil. Sizin için özellikle fotoğrafını çektim. Bir de gerçekten tüm Berlin'e tepeden bakıyorsunuz burada. Oturuyoruz ve arkadan Göksel-günün birinde şarkısı çalmaya başlıyor. Aslında Türklerin çok olduğu bir mekan değil ama kapıda Türk birine rastlıyoruz ve giriş ücretli olmasına rağmen ücretsiz giriyoruz içeri:)
Burgermeister
Artık acıkmadınız mı? Dediğinizi duyar gibiyim. Evet pilimiz bitti ve yine Büşra bizi harika burger yiyeceğimiz bir yere götüreceğini söylüyor.
Bir de gidiyoruz ki inanılmaz bir sıra görüyoruz. Büşra burasının hep böyle olduğunu söylüyor. Kalabalıksa çok güzeldir herhalde dimi? Dakikalar sonra tabi ki de beklediğimize değiyor ve dünyanın en güzeli burgeri ile patateslerini yiyoruz. (Emre'nin de benimle aynı düşüncede olması gerçeklik payını bir hayli arttırıyor) Eğer Berlin'e giderseniz mutlaka gitmeniz gereken yerlerden biri burası.
Günün sonuna geldiğimizde Dresden'e dönmek üzere daha önceden bilet aldığımız Flixbus otobüslerine binmek için Alexanderplatz Meydanına gidiyoruz. Bu meydan Berlin'de ulaşım merkezi olarak geçiyor.
Bu yazımı tabi ki de arka fonda çalan Despacito şarkısı ile dans ederek sevgili can arkadaşım Büşra ile çekildiğimiz fotoğrafı paylaşarak sonlandırıyorum:)
Bu yazımı tabi ki de arka fonda çalan Despacito şarkısı ile dans ederek sevgili can arkadaşım Büşra ile çekildiğimiz fotoğrafı paylaşarak sonlandırıyorum:)
Sevgiler,Gamze :*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder