Aralık 2018 - birazgamzeden

28 Aralık 2018 Cuma

YILBAŞI ÇİÇEĞİ ''KOKİNA''NIN BAKIMI NASIL YAPILIR?

Aralık 28, 2018 0
YILBAŞI ÇİÇEĞİ ''KOKİNA''NIN BAKIMI NASIL YAPILIR?



   Kokina çiçeği olarak bilinen yılbaşı çiçeği yeni yıl ruhunu en iyi yansıtan çiçeklerden biridir. Peki bu kokina çiçekleri nedir ve nasıl bakılır? Nerede yetişir? Efsanesi var mıdır? Kokina hakkında merak ettiklerinizin hepsini bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum. 

   Yılbaşında kokina çiçeği almayı sevenlerdenim ben de.. Ama ilk defa bu yıl çok yakın bir arkadaşımız tarafından hediye geldi. Hem de kendi evime. Bunun duygusu çok farklıymış. 2019 yılına girerken bu kokinalar benim için daha da değerli ve özel oldu. Evimin en güzel köşesinde yerlerini aldılar bile.. Hep birlikte 2019'u bekliyoruz.

Kokina Nedir?

   Kokina çiçeği Kuşkonmazgiller familyasına ait çok yıllık bir süs bitkisidir. Kokina, Yunanca'da kırmızı anlamına gelen bir kelimedir. Bazı insanlar tarafından Yılbaşı Çiçeği olarak anılan bu çiçeğin  kırmızı meyveleri olduğu için kokina ismini aldığı bilinmekte. Hem Türkçe hem de İngilizce birçok ismi olan Kokina'nın diğer bir adı 'Tavşanmemesi'. İngilizcede ise Butcher's Broom ve Ruscus Aculeatus olarak biliniyor. 

  Kokina aslında 'tek' bir çiçek değil. Meyvesi farklı, dalları farklı bitkilerden oluşuyor. Üstelik yapımı da epey zahmetli. Yeni yılın gözdesi haline gelmiş bu çiçek,yeşil kokina yaprakları arasına silcan isimli kırmızı meyvelerin ip ile bağlanmasıyla oluşuyor. 

       

Kokina Nerelerde Yetişir?
  
   Kokinaların anavatanı Avrupa olsa da zamanla ülkemize kadar gelmiştir. Ağustos ayından Aralık ayı sonuna kadar Kıyı Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde toplanmaya hazır hale gelmektedir. Küçük çalılar halinde yetişen kokina çiçeğinin boyu 1 metreyi geçmez. Kış soğukluğuna oldukça dayanıklıdır. Kokina çiçeğine ormanlık bölgelerde yürüyüş yaparken bile rastlayabilirsiniz. 

Kokina Çiçeği Bakımı Nasıl Yapılır? 

   Ormanda yetişen kokina çiçeği güneşi çok sevmez, gölge ve serin mekanları sever. Yıl sonunda yüzünü gösteren kokinalar uzun süre sizinle yola devam eder ve kolay kolay bozulmazlar. Efsanesi gereği bir sonraki yılbaşına kadar kokinalarını korumak isteyenler için işte bakımı.. 

  Canlı bir bitki olduğu için zaman zaman tabi ki bakım gerektirecektir. Su ihtiyacını karşılamak için kök kısmından haftada iki defa su verebilirsiniz. Ancak kokinalar suyu çok sevmediklerinden fazla su verdiğiniz takdirde çürüyebilirler. Kırmızı meyvelerini çok sık olmamak şartıyla sularsanız yeterli olacaktır. Uzun süre yaşaması için ılıman bir ortamda bakımını sağlarsanız kokinanız sizinle bir sonraki yılbaşını görebilir. 

Kokina Çiçeği Efsanesi Nedir?

   Genellikle İstanbul'da Roman aileleri tarafından Ekim ayında yapılmaya başlanan Kokinalar yılbaşına 20 gün kala satılır. Kokinalar kimisinin yılbaşı masasını süsler, kimisi de yılbaşı günü ufak pamukları dikenlerine batırarak kar yağmış görüntüsü verir çiçeğe... 

   Yeşil yapraklarının tüm dikenlerine rağmen kokinayı alan herkes yeni yıl için dileklerini bu çiçekle birlikte diler. Kokinaların şans ve uğur getirdiğine inanılıyor. Ayrıca bir efsaneye göre kokinalarınız bir yıl boyunca solmadan,sararmadan ve yapraklarını dökmeden durursa ev sahibi oluyorsunuz:) 

   Denemekten zarar çıkmaz, milli piyango çıkma ihtimaline göre şansımız daha yüksek. Aman diyim bu yeni yılı kokinasız geçirmeyin :))

Sevgiler,
Gamze


















24 Aralık 2018 Pazartesi

Pokut Yaylası Nerede ve Nasıl Gidilir?

Aralık 24, 2018 0
Pokut Yaylası Nerede ve Nasıl Gidilir?

   Sıra geldi Karadeniz'e geldiğimden beri en çok merak ettiğim Pokut Yaylasını yazmaya. Burası aynı zamanda Rize'nin en gözde yaylalarından. Yapacağımız bu turda hem Çamlıhemşin hem de Sal Yaylası'ndan ayrıca bahsedeceğim sizlere. Bomba gibi maceralı bir yazı geliyor, hazır mısınız?

   Pokut Yaylası Rakım:2050 metre. Diğer yaylalara göre rakım yüksekliği epey fazla. Hal böyle olunca en başta bu yaylaya aracımız ile gidip gitmeme arasında epey kararsız kaldık. Yaptığımız tüm araştırmalara göre bu konu kişiden kişiye göre değişkenlik gösteriyor. Kimi risk almış kendi binek aracı ile çıkmış,kimisi de kendi aracına kıyamayıp 4x4 araç kiralamış. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi 4 çeker araçlar hem önden hem arkadan çeker olduğu için dik,dar ve virajlı yolları daha kolay çıkıyor. Ama Pokut Yaylası'nda yolların gerçekten kötü olduğunu risk alıp kendi aracımızla gitmeyi denedikten sonra anladık.

   ÇAMLIHEMŞİN 

   Bir gün kendi aracımızla Çamlıhemşin'e gitmişken Pokut Yaylası'na da çıkmayı deneyelim dedik. Çamlıhemşin ve Pokut Yaylası arasında ortalama 38 km mesafe bulunuyor. Fakat haritadan rota oluşturduğunuz zaman bu mesafeyi yaklaşık 2 saatte gidebileceğinizi görüyorsunuz. Çamlıhemşin'den yaklaşık 15 dk gittikten sonra bahsettiğim dik ve virajlı yollar başlıyor. Araçla Pokut Yaylası'nın yoluna daha yeni girmişken tur firmalarının servisleri ile denk geldik. Servis şöforu bizi durdurdu ve bu araçla o yolu çıkmamızın mümkün olmadığını söyledi. Siz en iyisi buraya turlarla gelin:)) diyerek yoluna devam etti. Kısacası bu araçla daha devam ederseniz yolda kalırsınız mesajını bize ulaştırdı. Biz de tabii ki aynen geri döndük.

   Evimize dönünce neler oldu biliyor musunuz? En az 3 sene Trabzon'daysak bu engebeli arazileri aşmamız için bize 4x4 araç şart dedik ve radikal bir kararla arabamızı değiştirmeye karar verdik. Bu süre zarfında Organik Tur ile tanıştık. Rize'den çok uygun fiyatlara günübirlik Karadeniz'de hemen hemen her yere programlar yaptığını öğrendiğim an 'niye turla bir kere gidip yolları görmüyoruz ki?' dedim.


   Organik Tur servisleri Rize merkezden saat 9'da kalkıyor. Bu yüzden biz de sabah 6:30'da arabamıza binerek ilk olarak Akçaabat'tan Rize'nin yolunu tutuyoruz. Rize merkezde kendi arabamızdan inerek tur araçlarına geçiyoruz ve program başlıyor. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi Rize Çamlıhemşin'de yol ikiye ayrılıyor. Soldan giderseniz Ayder Yaylası'na ,sağdan giderseniz Pokut, Gito, Sal, Elevit gibi yaylara ulaşım sağlıyorsunuz. Sağdan giderek ilk durak yeri olan Şenyuva'da mola veriyoruz. 


   Zua Coffee nerede ve ne yenir?

   Şenyuva, Rize'nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı tatlı bir köy. Şenyuva'ya girer girmez hemen sağ tarafta 1696 yılında inşa edilen en eski köprülerden biri olan Şenyuva köprüsünü göreceksiniz. Meşhur Karadeniz dizilerinin çekim yapıldığı köprü burası. Ayrıca bir zamanlar Sevdaluk dizisinin çekildiği ev de hemen köprünün arka taraflarında. Pokut Yaylasına turla da gitseniz kendi aracınızla da gitseniz Şenyuva'dan geçeceksiniz. Şenyuva'ya geldiyseniz Zua Coffee'ye uğramadan sakın geçmeyin. Tatlılarıyla meşhur olan bu cafede benim favorim orman meyveli muhallebi:) Zua Coffee'nin hemen yanında ise hediyelik eşyaların satıldığı Peri isminde küçük ve çok şirin bir dükkan göreceksiniz.

       

   POKUT YAYLASI

   Şenyuva'daki molamızdan sonra Pokut Yaylası'na doğru devam ediyoruz. Tur araçlarına bindikten yaklaşık 15 dk sonra dar ve toprak bir yola giriyoruz. Yaklaşık 1.5 saat sürüyor bu yol. Giderek daha da kötüleşiyor desem yeri çünkü zıplayıp duruyoruz aracın içinde. Midesi hassas olanlar problem yaşayabilir. Araçta oturduğum yerden camdan dışarı baktığımda bile uçurumla göz göze geliyorum. İşte tam da o an kendi aracımızı satmaktan vazgeçiyoruz. Buraya ya araç kiralayıp geliriz ya da turla diye düşünüyoruz. Zorlu bir yolculuğun ardından Pokut Yaylası'na sonunda geliyoruz. Instagramdan fotoğraflarını görüp görüp iç çektiğim şu meşhur yaylada doya doya nefes almak istiyorum bir an önce. 

   Turla gitmenin avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Kendi aracınızla gittiğiniz özgürlüğü yaşayamıyorsunuz. Gittiğiniz her yerde tur rehberleri tarafından size belli bir süre veriliyor tabii ki. Ve bu sürenin yeterliliği kişiden kişiye göre değişir,hatta bazen süreyi duyar duymaz bile üzülebilirsiniz. Koştur koştur gezmek zorunda gibi hissedersiniz kendinizi. Ben kendi aracımla gelip yol stresine gireceğimi düşünerek turla gelmenin avantajlarını düşündüm. Verilen süreye bakmaksızın havanın ve manzaranın tadını çıkarmaya çalıştım.

   Tur rehberi bize Pokut Yaylası'nda serbest zaman verirken karşıdan sis bulutunun geldiğini gördü ve hemen bizi uyardı. Manzarayı güzel seyredebileceğimiz noktaları gösterdi. İşte turla gitmenin bir avantajı daha:) Acele ederek sis çökmeden hemen güzel manzarayı yakaladık. Doya doya bakabildim yayla dağlarına,tepelerine. Etraftaki evlerin aralarından geçerek geziyoruz yaylayı. Arazi o kadar engebeli ki yürürken bile burada yaşamın nasıl zor olduğunu düşünüyorum. Zor ama bir o kadar güzel. İnsan bu manzarada uyuyup uyansa,her gün bu manzaraya baksa şair olmaması elde değil.

  Pokut Yaylası'ndan Sal Yaylası'na geçiyoruz. Bu iki yayla arasında yaklaşık 3-4 km var. Yürüyerek de geçebileceğimizi söylüyor tur rehberi. Ama daha fazla sis çökmeden Sal Yaylası'nı da görebilmemiz için bizi araçlara yönlendiriyor. 


   SAL YAYLASI

   Sal Yaylasına gelir gelmez inanılmaz bir sis bulutu çöküyor. Önümüzü bile zor görüyoruz yürürken. İçimden hep 'şu sis bulutu geçse de manzarayı görsek' diye geçiriyorum. 

   Rakım:2070 metre. Ortalama ev sayısı 40-50. Yayla evlerinin hepsi geleneksel yapıda ve ahşaptan yapılmış. Evlerin hemen önünde bir düzlük bulunuyor ve yaylanın adını bu düzlükten aldığı biliniyor. Evlerin hepsinin ahşaptan yapılmış olması mimari açıdan uyum içinde gözüküyor. Evlerin mimari açıdan nasıl yapıldığı arka plandaki manzarayı o kadar etkiliyor ki. Aslında tüm yaylalarda evlerin yapıldığı malzemeler burada olduğu gibi uyum içinde olmalı.

   Sis biraz geçer gibi oluyor ve hemen tur rehberinden aldığımız yardımla evlerin tepesine kadar yürüyoruz. Karşıda Kafkas Dağları ve Karadeniz. Manzarayı az da olsa görebiliyoruz. Tur rehberi bazı günlerde sisin hiç geçmediğini söylüyor. Şanslıyız doğrusu. 

   Aldığımız bilgilere göre, Sal Yaylası'nı diğer yaylalardan ayıran özellik yaylanın tek bir köy tarafından kullanılması. Çamlıhemşin'e bağlı Çinçiva köyü bu yaylaya Temmuz mevsimi gibi geliyor ve ekime kadar yaylacılar Sal Yaylası'nda kalıyor. 


   Hava kararmadan yayladan inmemiz gerektiği için dönüşe geçiyoruz. Önce tur araçları ile Rize merkeze gidiyoruz. Rize'den ise kendi aracımıza geçerek Trabzon'a doğru evimizin yolunu tutuyoruz. Tabi böyle söylendiği gibi kolay olmuyor, önce o zorlu yayla yolu parkurunu tamamlamamız gerekiyor. Ardından ise km'lerce yol.. Araba kullanmak da insanı yoruyor. Akşam eve vardığımızda ise saatin 10 olduğunu farkediyoruz. 

   Bu gezi kendi aracımızı satmaktan vazgeçmemize sebep oldu. Araç ile gidemeyeceğimiz yerler için vakit kaybetmeden tur programları araştırmaya başlıyoruz. Organik Tur'dan gerek rehberi olsun gerekse serviste çaldıkları Karadeniz şarkıları olsun inanılmaz keyif aldık. Sonuçta bizim henüz Karadeniz şarkı listemiz onlarınki kadar geniş değil:) Organik Tur Rize'ye bağlı bir firma olduğu için turlar Rize kalkışlı. Bizim için biraz yorucu olduğunu düşünerek Trabzon kalkışlı turları araştırdık. Farklı bir tur firması ile bir sonraki rotamız Gito Yaylası. Hani şu salıncakları meşhur olan:)

   Gito Yaylası'nda görüşmek üzere,sevgiler :*

Gamze,

    













13 Aralık 2018 Perşembe

Ayder Yaylası-Zilkale Yolculuğumuz

Aralık 13, 2018 0
Ayder Yaylası-Zilkale Yolculuğumuz

   'Şu meşhur Ayder Yaylasına bir de biz gidelim' dedik ve düştük yollara. Akçaabat'tan kilometrelerimiz ortalama 126 olarak gözüküyor.  Mola vermezsek eğer yaklaşık 2.5 saatlik bir yolculuk ardından yaylada olacağız demektir. Ama Karadeniz'de mola vermeden yolculuk yapmak mümkün değil. Bir yere giderken etrafınızdaki manzaranın büyüsüne kapılıp kendinizi arabadan dışarı atmadan duramıyorsunuz. Bu şekilde gidiş süreniz ortalama 3 saati bulabiliyor:)

   Bu yolculuğumuzda erken yol almakta fayda var diyoruz. Programımıza Zilkaleyi'de dahil ettiğimiz ve günübirlik gittiğimiz için günü erken başlatıyoruz yani. Ben evde yeni gelin olarak(!) akşamdan yanımıza poğaçalar, börekler hazırlıyorum. Yollarda hem acıkıyorsunuz hem de yaylada temiz hava ile birlikte iştahınız daha da açılıyor. Yemyeşil ortamda pötikareli masa örtünüsünü serip birşeyler yemek istiyor insanın canı:)


   Ayder Yaylası rakım:1350 metre yükseliğinde. Rize'nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı. Ayder Yaylasına nasıl giderim? Rize'de Fırtına Deresi ile paralel Ayder Yaylası Yolu'nu kullanarak yaylaya kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Çok meşhur bir yayla olduğu için Rize Çamlıhemşin'e gelince çok sık tabelalarla karşılaşıyorsunuz zaten. Çamlıhemşin hemen hemen tüm bilindik yayla ve bölgelere gitmek için uğramak zorunda olduğunuz yer:) Rize'nin çok küçük ve şirin bir ilçesi. Küçük diyorum çünkü Çamlıhemşin'e araçla giriş ve çıkışınız  yaklaşık 1 dakika sürüyor:) 

   Ayder Yaylası ulaşımı hakkında ise korkulacak hiçbir durum olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Yollar gerçekten kaymak gibi. Manuel arabayı bile sürmek keyifli hale geliyor,o derece. Otobüs ile gelecekseniz eğer önce Rize'ye bilet almanız gerekecektir. Hava yolunu tercih edecekseniz ise Trabzon Havalimanına iniş yaptıktan sonra otobüsler ile önce Rize'ye sonra Ayder Yaylasına gelebilirsiniz. Trabzon veya Rize'den de pek çok tur şirketi Ayder Yaylasına program yapıyor. Daha önce de belirttiğim gibi ktuaktivite tur şirketi ile hareket edebilirsiniz. Hatta haftalık olarak tüm tur programlarını sosyal medyadan paylaşmaktalar.

                     

   Ayder Yaylasın'dayız! Burası Karadeniz'in en meşhur ve en bilindik yaylalarından. Daha öncesinde yeşilin tonlarını renk renk görmediyseniz eğer bu yayla size cennet gibi gelecek. Ancak yine turizm uğruna yapıların çoğalması yürekleri sızlatıyor. El değmemiş çok az yer kalmış, keşfetmeniz için son şanslarınız diyebilirim. 5 yıl önce katıldığım Karadeniz Turu'nda gözlemlediğim Ayder ile bugünkü Ayder arasında yapılaşma oranındaki artış tüm çevre dostlarını üzdüğü gibi beni de üzdü. Bıraksalar ya doğanın eşsiz manzarası ile kalsa bu yayla...

   Konaklayacağınız pek çok otel bulunuyor burada tabi ki. Ayder'de konaklamak çok keyifli. Daha önce geldiğimde konaklama fırsatı yakalamıştım. Sabahın ilk ışıklarında çıkıp doğa yürüyüşü yapmak insanı mutlu ediyor. Her mevsim güzel olan Ayder yaylasında günümüzde Kardan Adam Şenlikleri yapılıyor. Henüz gitme şansı yaklayamadık ama en kısa zamanda istiyoruz. Trabzon'a geleli 5 ay olmasına rağmen buraya da sanırım en az 3 kere geldik. Ailelerimiz ve arkadaşlarımız gelince Ayder görmek istedikleri listeleri arasında olduğu için.. Ama bize kalsa el değmemiş Pokut ve Gito gibi yaylalar insana daha fazla huzur veriyor. El değmemiş yaylaların kötü tarafları ise yollarının çok bozuk olması..

   Fotoğraflara bakınca sizin de 5 saniye sonra tulum sesleri kulağınıza geliyor mu? Bizim nedense hep geliyor:) Çünkü yaylada her yerde tulum sesleri ve Karadeniz müzikleri o kadar çok duyuyorsunuz ki. Eve gelince bile kulağınızda çınlıyor. Hatta tulum sesini takip ederek tanımadığın insanlarla omuz omuza horon çekmeden yaylalardan dönmeyin diyorlar. Bizim henüz horon konusunda iyi olduğumuz söylenemez.

   Ayder Yaylasındaki yamaca oturunca karşınızda bulunan şelalenin ismi Gelintülü Şelalesi. Burada oturup doğayı,manzarayı,şelaleyi,yeşilin tonlarını saatlerce izleyebilirsiniz. Ahşap evleri arkanıza alarak fotoğraf çektirmeniz tavsiyemiz. Ayrıca hediyelik eşyaların bulunduğu dükkanları gezerek Karadeniz insanları ile tanışma ve konuşma fırsatı yakalayabilirsiniz. Tereyağında muhlama yemeden de sakın dönmeyin derim:) Vakit o kadar hızlı geçiyordu ki hava kararmadan Zilkale'yi de görmek istediğimiz için tekrar yola çıktık. Ayder'den yaklaşık 38 km olan Zilkale'ye ortalama 1 saatte varabildik.

   ZİLKALE 

   Burayı görünce insan elinin böyle büyük bir yapıyı ormanın içine adeta şato gibi nasıl yaptığına şaşırmamak mümkün değil. Çamlıhemşinden hareket edince kaleyi çok uzaklardan görebiliyorsunuz. Yaklaştıkça daha da büyüyor sanki. Doğu Karadeniz'in gezilmesi gereken yerlerden biri olan Zilkale bu bölgeye yapılan tur programlarının hemen hemen hepsinde mevcut. 
    
   Zilkale'ye nasıl gidilir? Çamlıhemşin'de pek çok yol ayrımı var diye yukarıda bahsetmiştim. Bu yol ayrımlarından sol tarafa giderseniz Ayder Yayla'sına, sağ tarafa giderseniz ise Zilkale ve Pokut,Gito gibi yaylalara ulaşabilirsiniz. Biz Ayder Yaylası'ndan Çamlıhemşine tekrar dönerek sağ tarafa ayrılan yoldan Zilkale'ye ulaşıyoruz.

                

      Yüksekçe tepelerde konumlanmış Zilkale, Osmanlı İmparatorluğu için Trabzon'da bir gözetleme kulesiymiş. Tahmini olarak 14. yy'da inşa edilmiş. Fırtına deresinden 100 metre yüksekte bulunuyor. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığı için haberleşme ve konaklamada merkezi konumdaymış. Her alanından geniş açılı manzaranın hakim olduğunu görebilirsiniz. Kale dış surlar,orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kalenin içinde depo,araç-gereç bölümü,ibadethane ve koridorların olduğu bölümler bulunmaktadır. Kaleyi gezerken bulunduğunuz her noktada dört bir yanınızda da ormanı görmek çok keyifli. 



   İhtişamıyla gözleri dolduran Zilkale Karadeniz dağlarının içinde hala sapasağlam duruyor. Bu taraflara gelirseniz görmeden gitmeyin.

Sevgiyle kalın:*
Gamze,






11 Aralık 2018 Salı

Haydi,Uzungöl'e gidiyoruz!

Aralık 11, 2018 0
Haydi,Uzungöl'e gidiyoruz!

   Karadeniz'i keşfetmeye Uzungöl'den devam ediyoruz. Uzungöl, Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı bir belde. Akçaabat ilçesinden Uzungöl'e yolumuz araç ile yaklaşık 72 km gözüküyor. Bu da ortalama 1.5 saatlik bir yolculuk ardından Uzungöl'deyiz demektir.

   Biz yine Temmuz ayının son günlerinde gittiğimiz için üzerimiz incecik. Ama yine de her ihtimale karşılık montlarımız arabada zaten bulunuyor. Şimdi aklınıza şu gibi sorular gelebilir. 'Uzungöl'e hangi mevsimde gitmeliyim?' veya 'Uzungöl'e hangi saatte gitmeliyim?' Aslında böyle yerlere gitmeden önce bu gibi detaylarla ilgilenmek gerek. Yoksa sonuçlar sizi üzebilir. Mevsimden ziyade burada saat bile önemliymiş. Bazı şeyler araştırmakla değil yaşamakla öğreniliyormuş biz de onu Uzungöl'de gördük:)

   Uzungöl'e pek çok tur gidiyor Trabzon'da. Hemen hemen her tur şirketinde Uzungöl'ü de içine alan bir programa rastlamanız mümkün..Trabzon'dan Uzungöl için günübirlik şuanki tur fiyatları ortalama 35 TL şeklinde. Ama insanın kendi aracı ile gezmesi gibi olmuyor tabiki. Uzungöl'ün yolları da bozuk olmadığı için biz kendi arabamızla gitmeyi tercih ettik. Yolu bozuk olan yaylalara hiç risk almayarak tur şirketleri ile gidiyoruz. Normalde Karadenizde bazı bölgeler için aracınızın 4x4 olması gerekiyor ama Uzungöl için buna gerek yok.


   Uzungöl rakım:1090 m , gölün oluşum hikayesi ise şu şekilde. Vadinin ortasında bulunan ve yamaçlardan düşen kayaların Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuş. Sık ormanları ve inanılmaz doğası ile insanların dikkatini çekmemesi mümkün değil. Hatta en çok da Arap turistlerin ilgisini çekiyor diyebilirim. Hayal ettiğiniz gibi keşfedilmemiş, el değmemiş bir yer değil burası. Gün geçtikte turizm uğruna doğanın bozuluyor olması da ayrı üzüyor insanı görünce. Ama yine de havası hiçbir şeye değişilmez. Bulutlar hemen başınızın üzerinde. Yemyeşil ve doğa harikası bir yerdesiniz.

   Uzungöl'e geldiyseniz Galo Omad Cafe'ye uğramadan sakın geri dönmeyin derim. Gölü tepeden gören pek çok cafeler mevcut. Galo Omad, engebeli bir arazide sırayla dizilmiş cafelerin en tepesinde. Tüm Uzungöl'ü en geniş açıyla gören bu cafede işte gerçekten büyüleneceksiniz. Buraya Uzungöl'den yaklaşık 10 dk araçla tırmandıktan sonra ulaşabilirsiniz. Yukarıya doğru çıkan yollar hafif dik ve virajlı.

  Evet gelelim en önemli sorulara.Uzungöl'e hangi mevsimde gidilir? Bence bu konu tamamen şansınızla alakalı. Genelde yaz aylarında tercih edilen Uzungöl tabii ki her mevsim ayrı güzel. Ama Karadeniz'de mevsim ne olursa olsun rakımı yüksek olan bölgeler için birden sis çökme ihtimali çok yüksek. Bu yüzden biz Temmuz ayında ilk gidişimizde sisten dolayı hiçbir şey göremeden geri döndük. İşte şimdi manzarayı görme ihtimalinizin sis çökme ihtimaliyle bağlantılı olduğunu gösteren fotoğrafları sizlerle paylaşıyorum.


   Burası Galo Omad Cafe'nin manzarası.Aslında soldaki yakalamış olduğum o anın en iyi fotoğrafı ve Temmuz ayında biz evden çıkarken hava çok güzel olmasına rağmen. Öğlen 2 de gittiğimiz Galo Omad Cafe'de birkaç saat sisin geçmesini bekledik. Cafe çalışanları bize Uzungöl'e genelde öğlenden sonra sis çöktüğünü ve manzarayı görmek istiyorsak öğlen 12'ye kadar gelmemiz gerektiğini söyledi. Gerçekten de sis hiç geçmedi. Manzarayı tepeden görmek istiyorsanız mutlaka öğlen 12'ye kadar Uzungöl'de olmanız gerektiğini unutmayın.

   Artık Trabzon'da yaşayınca gelen arkadaşlarımızı ve misafirlerimizi buraya getiriyoruz tabii ki de. Sağdaki fotoğraf ise yine aynı yerde 29 Ekim'de çekilmiş bir fotoğraf. Bu sefer cafe çalışanlarının tavsiyelerini dikkate aldık. Öğlenden önce saat 11'de Galo Omad Cafe'deydik. Gördüğünüz gibi manzara enfes. Ekim sonunda dağlardaki karlar hafif gözükmeye başlamıştı. Henüz kış ayında gitmedik. Umuyoruz en kısa zamanda kış halini de görürüz bu güzel doğanın.


   Uzungöl'de konaklayabileceğiniz pek çok otel bulunmakta. Turizimin kalbinin attığı yerlerden biri burası. Ama ben daha çok doğa ile iç içe olabileceğim yerleri sevdiğim için keşfedilmemiş yaylalarda konaklamayı tercih ederim. Evimiz heryere yakın olduğu için henüz hiç konaklama şansı bulamadık:) Ama ilerleyen zamanlarda size önereceğim çok güzel yerler olacak. Eğer uzun vadeli bir Karadeniz seyahati planlıyorsanız Uzungöl için dolu dolu 1 gün ayırmanız yeterli olacaktır. Karadeniz turu için belli başlı gezilecek başlıklar oluşturmuş iseniz bunların çoğu Rize'de olacaktır. O yüzden Rize taraflarında konaklamanız ulaşım açısından daha rahat olabilir.

   Bizim günübirlik ilk Uzungöl maceramız bu şekildeydi. O günden sonra Uzungöl'e yakın tarihlerde yaklaşık 2-3 kere daha gittik. Farklı mevsimlerde gittikçe tekrar paylaşacağım.

   Yeni yazılarımdan haberiniz olsun isterseniz ve bloga abone olursanız sevinirim:)

   Sevgiyle kalın:*















9 Aralık 2018 Pazar

Yılbaşı ağacımı nereden aldım?Hoşgelsin 2019!

Aralık 09, 2018 0
Yılbaşı ağacımı nereden aldım?Hoşgelsin 2019!


     Musmutlu pazarlar herkese! 'Yarın iş var,pazar akşamı mutluluğu mu olur?' dediğinizi duyar gibiyim. Tabi benim tuzum kuru:) Çalışmadığımı bilenler konuya ayrıca hakim. Ama her yerin rengarenk olduğu şu günlerde mutlu olmamak mümkün mü?

    Mutluyum çünkü, ağacın altında 4 tane hediye görüyorsunuz. Yaklaşık iki hafta sonra sevgili ibega ekibi ve Sıla geliyor Trabzon'a. Bilenler bilir,kendileri benim çok yakın arkadaşlarım. Trabzon Trabzon olalı ilk defa böyle bir ekibi bir arada görecek, bu şehir bu ekibe hazır mı bilmiyorum ama bizim ağacımızın altında hediyeleri hazır! Ayrı şehirde olmak çok özlemeyi de yanında getiriyor. 

  
     Ağaç konusuna gelince.. Şimdi ben herşeye fazla anlam yükleyen bir insan olduğum için bu yıl bizim Emre ile 7 yıl aradan sonra evli olarak geçireceğimiz ilk yılbaşı.(Bkz hemen anlam yükledim) Aralık geldi çattı ağaç diye tutturdum.Neyse biz de mi alsak da süslesek diye düşündük. Ama ağacını ayrı süslerini ayrı alarak uğraşmak için yeterince vaktimiz de yoktu. Şöyle keşke set halinde olsa da alsak dedik. 'pttavm' de tam da aradığımız gibi bişey bulduk ve fotoğrafta gördüğünüz yılbaşı ağacı setini aldık.Tabi görerek almak gibisi yok. Aslında bu herşey için geçerli. Ağaç hemen hemen beklediğimiz gibi geldi ama süsler biraz ufaktı. Led ışık da biraz kısa gibi geldi ama yine de sevdik. Bugün de dayanamadık gidip bir de Koçtaş'tan süs aldık. Onları da ekleyince tam oldu. 

             

   Veee eve gelince ağacın süslerini çıkarıp küçük çaplı yeniden yapılandırma aşamasından sonra son hali işte karşınızda! Biz çok sevdik, şimdi önce kızları sonra 2019'u bekliyoruz. 2018 yılı bizim için çok çok anlamlı. Evlilik,yeni hayat,yeni şehir derken.. Şimdi 2018'i geride bırakmak ve biraz daha zamanın geçtiğini görmek bir yandan üzücü, bir yandan da yeni umutlar için heyecanlandırıcı. Umarım rengarenk geçen şu soğuk kış günlerinde hepinizin keyfi yerindedir:))



Sevgiyle kalın:*

Gamze


7 Aralık 2018 Cuma

İLK DEFA YAYLAYA ÇIKIYORUZ.. HIDIRNEBİ YAYLASI

Aralık 07, 2018 0
İLK DEFA YAYLAYA ÇIKIYORUZ.. HIDIRNEBİ YAYLASI


    Herkese merhaba! Bugün size ilk defa yayla maceramızdan bahsedeceğim. Ben ilk defa yaklaşık 5 yıl önce gelmiştim Karadeniz'e. Ailece bir hafta süren bir Karadeniz turuna katılmıştık. Tabi turla her istediğiniz yere gitmek mümkün olmuyor. Bizde haliyle belli başlı yaylalara çıkmıştık. Turdayken buranın havasının nemli ve genellikle yağmurlu olduğunu görünce karadeniz insanlarının havasından dolayı sinirli olduklarını düşünmüştüm. 5 yıl sonra buraya yaşamak için geleceğimi bilmeksizin yorum yapıp duruyordum işte:)

   Emre ile ikimiz de doğma büyüme İstanbulluyuz. Temmuz ayına düğün tarihimizi aldıktan sonra Trabzon'a geleceğimizi öğrenince ikimiz de çok şaşırmıştık. Ama özellikle ben Karadeniz'in mis gibi yaylalarını düşündükçe 'ne var ki sadece 3 yıl' diye düşünerek mutlu olmaya başlamıştım. Tek problem gidebilmek için dağları aşmak gerekiyordu. O kadar çeyiz nasıl gidecekti? Evi nasıl tutacaktık? Trabzon'un hangi semtleri daha iyiydi? Tüm bu konularda en ufak bir fikrimiz dahi yoktu.

   Tüm bu zorlu süreçleri Temmuz ayına kadar hallettik. Hatta Emre Mayıs ayında evi düzmek için geldiğimizde işe başlamıştı bile. Çeyiz serme faslı bittikten sonra tüm eşyalarımı ve evimi hatta Emre'yi de orada yalnız bırakıp ailelerle birlikte İstanbul'a dönmüştüm. Beni en çok da güzelim yemek takımlarımı Emre ile yalnız bırakmak üzdü. Neyse ki unutuvermiştim bile. Taa ki bir gün gecenin bir vakti Emre beni arayıp yemek takımlarının birisini kırdığını söyleyene kadar.. Yaklaşık 2 ay Emre yalnız yaşadı. Bu süre zarfında kamerayı açıp yemek yapmayı tarif ettim ona. Bende çok bildiğimden değil ya. Bir şekilde idare ettim işte. Derken beklenen gün geldi ve düğün için İstanbul'a geldi sevgili eşim:)

   Düğün bitti,balayı geçti gitti. Geliverdik evimize. Herkesi,herşeyi ve tüm anılarımızı İstanbul'da bırakmıştık. Ailemiz, arkadaşlarımız.. Evlilik ve yepyeni bir şehirle birlikte bir süre yeniliklere alışmak için çalışmayı düşünmek istemedim. Yaz ayında evlendiğimiz için de başladık gezmeye.

  Evimizi tutarken de maceralar peşimizi bırakmadı. Benim Trabzon'da eski bir arkadaşımın(Tuğçe) Emre ile birlikte aynı fakülte ve hatta aynı bölümde çıkması da ayrı tatlı bir tesadüf oldu. Biz İstanbul'da internetten evlere bakıp gelmiştik. Evi tutmak ve kalan tüm işleri halletmek için yalnızca 5 günümüz vardı. Tüm bu günlerimizde bizi yalnız bırakmayan, henüz sefasını süremeyen ama cefasını çok çeken sevgili arkadaşımız İrem Arkat'a da buradan ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.(gülücük) Bir de Betül Tok var ki olamadığında bile yanımızda.(kalp)

  Trabzon'un Akçaabat ilçesinde tuttuk evimizi. Biraz merkeze uzaktı ve insanlar bunu o kadar çok söyledi ki farklı şehirden ev tutmuşuz gibi hissettik. Çünkü burada ev ile iş arasında gidiş mesafesi yarım saat olunca insanlara çok uzak geliyor. Ama biz İstanbul'dan geldiğimiz için bize bu mesafe çok normaldi. Biraz da şehir kalabalığından uzak olmak istedik. Yıllarca İstanbul trafiği özellikle benim canıma tak etmişti. Sakinlik istemiştik,emekli kafası olsun dedik. Böylelikle ev sahibimizin emekli olunca yaşamak istediği evini tabii ki de biz tuttuk.

  Gelirken de, buraya gelince de Emre ile aklımızda tek şey vardı. Gezmek,gezmek,gezmek. Karadeniz bitmezdi. Pek çok şehri ve mükemmel doğası vardı. İstanbul'a uzaktı ama olsun artık bizim gitmemiz yerine arkadaşlarımız ve ailemiz bizim yanımıza gelir,gezeriz diyorduk. Bu şekilde çok da güzel motive olmuştuk.

  Yeni şehrimize ve evimize gelmemizin ardından sanıyorum bir iki hafta sonra hemen yakınlardaki yaylaları araştırmaya başlamıştık. Ufak ufak başlayalım dedik. Akçaabat ilçesine bağlı yaylaları araştırırken Hıdırnebi Yaylasına rastladık. Bizim evin balkonunun karşısındaki dağın tepesiydi galiba:) Bir cumartesi günü eve yakın diye öğlenden sonra çıktık yola. Tabii alışmışız İstanbul'dan yandex programlarına. Harita, Hıdırnebi Yaylası yolunu güncelledi. Bir süre gittikten sonra arabayla başladık hafif tırmanmaya. Amcanın biri yolumuzu kesti ve yöreye has şivesi ile bizi başka bir yola yönlendirdi.Geldiğimiz yolu aynen geri döndük.Yolumuzu epey bir uzattık. Ama manzara efsaneydi. Yan koltukta ben vardım,büyülenen. Direksiyonda Emre, virajlı yollarda gerilen. Diğer yaylalara göre yollar kaymak gibi desem cuk diye oturur. Arabada yan koltuğun keyfini sürerken ben, adlı çalışmalarımı görebilirsiniz.:)

      


   Hıdırnebi Yaylası. Rakım:1600 metre. Her yıl 13-20 temmuz tarihleri arasında halkın 'Orak Yedisi' diye adlandırdığı yayla şenliklikleri yapılmakta. Biz bu yaylaya 28 Temmuz'da çıktığımız için şenlikleri kaçırdık. Ama takvimlere kaydettik.

   Gördüğünüz gibi biz temmuz ayına güvenerek t-shirtler ile çıktık yaylaya. Siz siz olun böyle yapmayın. Yayla havaları acımasız olabiliyor. Yolu çıkarken manzara açık ve net şekilde görünüyordu. Ama ne zaman ki tam yaylaya vardık inanılmaz bir sis çöktü heryere. Geçer diye bekledik ama sisten önümüzü dahi göremez hale geldik.


   Manzaramız tam olarak da başlarda yukarıdaki gibiydi. Öyle hiçbir şey göremiyorduk ki yaylada olmamıza rağmen 'acaba burası nasıl bir yayla diye' diye aramızda konuşup duruyorduk. Kısa da olsa yakaladığımız ilk fırsatta yürüyerek biraz gezdik. Burada konaklamanız için pek çok imkan var. Bungalovlardan oluşan alanlar, tezgahlardan oluşan bir alan,restaurantlar ve cafeler mevcut. İnsan eli değmemiş deyiminden biraz uzak kalmış. Yine de havası hiçbir şeye değişilmez.


   Sisten dolayı çok fazla vakit geçiremeden hava da erken karardığı için dönme kararı alıyoruz. 'Hava kararmadan yaylalardan inmek' tavsiyelerini dikkate alıyoruz yani. Karadeniz'de yaşıyoruz ya artık. Hanimiş yağlar,ballar,organik yumurtalar,tereyağları.. Yaylalarda bulursunuz demişlerdi. Soruyoruz soruşturuyoruz ama nafile. Arkada inekleri gözümüzle görmesek inanacağız süt yok dediklerine. Sonra öğreniyoruz ki herkesin kendine kadar varmış:) Dönüş yolunda ufak bir yere rastlıyoruz yol kenarında. Son ihtimal olarak hadi buraya da soralım diyoruz. Temel amca karşılıyor bizi. Tereyağ olduğunu söylüyor ve bize çay koyuyor. Çayını içerken ettiğimiz sohbette bu şehre yeni geldiğimizi öğrenince hemen bize 'çay nasıl demlenir' dersini hızlandırılmış olarak veriyor. Gerçekten orada içtiğimiz çay inanılmaz güzeldi. Ayrıca hemen yeni bir bilgi geliyor, burada çayı süzgeçten geçirmeden içiyorlar ve buna böcekli çay diyorlar. Çay söylerseniz eğer süzgeçten geçirilmiş olsun lütfen, diye belirtmezseniz o çay böcekli geliyor:)

   Temel amcadan tereyağımızı alıp eve dönüyoruz. Sisten dolayı pek birşey göremediğimiz için gezilecekler listesinde buraya tik atmıyoruz. Zaten evimizin yakını diyip buraya bir şans daha tanıyoruz yani. Yaylaya çıkarken yolda çekildiğimiz fotoğraflar da yanımıza kar kalıyor:)

   Sevgiyle kalın:*